Etiketler

15 Mart 2016 Salı

BİLBAO - SAN SEBASTIAN

 

BASK ÜLKESİ’NE SEYAHAT (10-14 Ekim 2015)


GENEL BİLGİ : (Kaynak : Wikipedia)
Bask Ülkesi idari olarak 1978 yılındaki Özerklik yasası ile 3 ilin birleştirilmesiyle oluşturulmuş. Bunlar Alava , Biskay ve Guipuzcoa . Yalnız Bask Ülkesi terimi genellikle bu 3 ilin oluşturduğu idari yapıyla sınırlandırılmıyor. Navarra ve İparralde denen Fransa sınırları içindeki Pays Basque bölgesi de tarihi Bask Ülkesinin kültür alanları içerisinde.
Bask Ülkesi yaklaşık 2,123,000 kişilik bir nüfusa sahip. 279,000 Araba'da, 1,160,000 Bizkaia'da ve 684,000 Gipuzkoa'da yaşamakta. Bölgede resmi diller Baskça ve İspanyolca . Baskça konuşulan nüfus giderek gerilemekte olup Bölgede Baskça konuşan nüfus yalnızca % 27 . Önemli şehirleri;
Başkent Vitoria /Gasteiz, Bilbao /Bilbo ve San Sebastian /Donostia .
Bu 3 önemli şehrin ikisini gördüğümüz seyahatimiz başlıyor :
 
 

BILBAO & SAN SEBASTIAN

THY nin haftanın 4 günü Bilbao ‘ya direk uçuşu var. Biz 6 ay önceden kampanyadan yakaladık ve epey ucuza getirdik uçuşumuzu, tavsiye ederiz kampanyaları takip edin.
Bilbao ve San Sebastian İspanya’nın kuzeyinde Fransa sınırında, Atlas Okyanusu kıyısında, Biscay Körfezini saran dünya güzeli iki şehir. Bilbao’yu Guggenheim Müzesi duyurmuştu dünyaya, aslında biz de o müze dışında çok bilmiyorduk ne var ne yok diye. Sonra araştırdık ve gördük ki, çok isabetli bir seçim yapmışız. Meğer Bilbao tam bir açık hava mimarlık müzesiymiş.



 

1.GÜN (10.10.2015 - cumartesi):

Bilbao ,Bask Bölgesi'nin nüfus itibariyle en büyük şehri ve Biskay ili merkezi. Yolculuğumuz 10 Ekim 2015 cumartesi günü başladı, yaklaşık 4 saatlik bir uçuştan sonra saat 16.00 civarı meşhuur İspanyol mimar Salvatore Calatrava nın tasarımı -1955 te yapılmış - olan Bilbao Havaalanına ulaştık. Hayranlıkla binanın tepesini , sağını solunu incelemeye, keşfetmeye başladık.

 
Bilbao daracık sokakları ile çok iyi korunmuş harika bir tarihi kent merkezine sahip. Otelimiz de bu merkezin en ortasındaymış. Oteli tavsiye ederiz, küçük , temiz , güvenli ve her yere yürüyerek kolayca ulaşabileceğiniz çok iyi lokasyonda , fiyatları gayet uygun bir otel Hotel Bilbao Jardines.

Otele varana kadar akşam 18.00 oldu, odalarımıza yerleştik (gittiğimiz gün Bask'lılar için çok önemli dini bir kutlama varmış - otele çok yakın olan katedralde ayinler ve tüm gece boyunca sokaklarda yürüyüşler, sabahlara kadar ellerinde içkilerle Bilabo'lular ilahiler söylediler, inanılmaz kalabalıktı- Bu arada otel görevlileri bize ulaşamayınca odalardan birini başkasına vermişler. Biz o gece 2 aile tek odada (Allahtan oda çatı katıydı ve büyüktü) kaldık, önce çok kızdık ama sonra durumdan zevk alma moduna girip olayı eğlenceye çevirdik ..:-) Neyse ki ertesi gün odalardan biri boşaldı ve bizi yerleştirdiler güzelce, sonrası da çok güzel geçti. Yine de oteli tavsiye ederiz.. ama bu tarihlere dikkat edin, telefonunuza mesajlarınıza iyi bakın..:-)


Basklılar, Katalanlar gibi değil, daha ciddi ama kibar insanlar. Barselona sokaklarında dolaşırken insan “İspanyollar ne eğlenceli, hepsinin yüzü gülüyor” diye düşünür, ama Bask lılar için aynı şeyi söylemek zor. Çok daha ciddi fakat şık, pırıl pırıl, kibar ve düzgün profilde insanlar gördük hep. Herkesin mutlaka bir köpeği vardı örneğin. Çeşit çeşit cins cins köpekler. Yaş ortalaması biraz yüksek gibi göründü bize. Bu arada, neredeyse 1-2 kedi dışında hiç kedi görmedik , sokaklarda başı boş hayvan çok çok nadir gördük.





 
 Otelin çevresinde Casco Viejo sokaklarında turladıktan sonra acıktık ve ilk pintxoslarımızı Plaza Nuveo ‘da Victor kafe de tattık, Mahou biramız eşliğinde.
 
 

2.GÜN (11.10.2015 - pazar):

Sabah erkenden uyandık ve Plaza Nuveo ‘da Cafe Bar Bilbao’da kahvaltımızı kahve ve çörek eşliğinde yaptık.
Kahvaltı sonrası kahve eşliğinde puro keyfi yapıldı, çocuklar meydanda çekimlerini yaptı, insanları izledik. Meydan boştu o saatte, haliyle bütün gece uyumadılar, sabahlara kadar Casco Viejo sokakları şarkılarla ilahilerle çınladı durdu.
 

 


Bütün gece sabahlara kadar ellerinde içkileriyle şarkılar söyleyen Basklılar bizi de pek uyutmadı ama böyle neşeli coşkulu kalabalık görmeye alışkın olmadığımızdan mutluyduk. Kahvaltıdan sonra yollara düştük. Nevrion deresi boyunca yürüdük, rotamızı önce Moyua Meydanı’na çevirdik.












Areatzako Köprüsüne giderken…sağda bir park ve karşımızda Sociaded Bilabaina (kültür merkezi & restoran) binası (altta).













Areatzako Köprüsü’nden Nevrion Nehri kıyıları














Dere kenarında böyle bir mini meydan, oyun alanı, dinlenme, toplanma mekanı.

















Areatzako köprüsünden geçerken ne yeşil güzel şehirmiş Bilbao dememek mümkün değil.















Sandanter – Bilbao istasyonu




Nafarroa cadde boyu tipik Bilbao mimarisi örnekleri.




Bilbao metro istasyon çıkışları çok güzel. Deniz kabuğu formunda tasarlanmış, mimarı Norman Foster & Partners. 1995 yılında yapımı tamamlanmış, Bilbao Metro İstasyonları bu tasarım ile BIA (Bilbao Bizkaia Architectura) ödülünü almış.



Bilbao Opera Binası.


Mouya Meydanı.

Mouya Meydanı’ndan yönümüzü mimarların ölmeden önce görülmesi gerekenler listesindeki meşhur GUGGENHEIM Modern Sanat Müzesi’ne çevirdik.
Daniel Buren’in La Salve Köprüsü üzerine eklediği dikey kırmızı enstelasyonu görerek yaklaştık.
















GUGGENHEIM'a giriş meydanı ve müzenin bahçesinde Jeff Koons’un tasarımı PUPPY heykeli.11.000 m2 alana yayılan müze ABD'li bir vakıf olan, Solomon R. Guggenheim Vakfı'nın beş müzesinden biri.
20.y.y.ın çağdaş sanat örneklerinden olan müze Pritzker Mimarlık ödüllü Frank Ghery tarafından tasarlanmış ve 1997 yılında inşaatı tamamlanmış. Yılda 1 milyon kişi tarafından ziyaret edilen müze, açıldığı günden sonra Bilbao’yu marka şehir haline getirmiş ve dünyaca ünlü bir şehir olmasını sağlamış.
 
Arkamızda GUGGENHEIM Müzesi, karşımızda ise Cesar Pelli’nin Torre İberdrola binası.
 
Müzenin dış kabuğundaki titanyum kaplamanın dalgalı kıvrık formunu ve gökyüzüne göre renk değiştirmesini hayranlıkla izledik biz de herkes gibi.
 
Louise Bourgeois’in Maman isimli dev örümcek heykeli ve Guggenheim meydanı

Fuayede başınızı kaldırdığınızda gördüğünüz muhteşem konstrüksiyon ve gökyüzü ile bütünleşme.

Dışarıdaki kıvrımlar içeride de devam ediyor, büyüleyici bir tasarım ve uygulama örneği.

Müzenin arka kapısından çıktığınızda karşınızda Anish Kapoor’un Tall Tree & The Eye isimli, 15 mt yüksekliğindeki ayna yüzeyli küre topları görünür. Sudaki yansımalar ile birlikte harika görünürler.
 
Daniel Buren’in La Salve Köprüsü üzerine eklediği dikey kırmızı enstelasyonunun diğer açıdan görünüşü.
 
GUGGENHEIM ile örnek bir kentsel dönüşüm süreci yaşayan şehir, dünyada “Bilbao Effect – Bilbao etkisi” olarak anlatılan; mimarlık ve şehircilik literatürüne girmiş yeni bir kavram olmuştur. Bir Mimari eserin, bir şehrin ve yaşayan insanlarının kaderini , sosyo-ekonomik yapısını nasıl değiştirdiğinin en güzel örneğidir GUGGENHEIM.
 
Ve yine meşhur mimar Calatrava’nın Zubizuri Köprüsü.
 
Arata İzosaki ‘nin İkiz Kuleler’i.

Zubizuri köprüsünden geçerken gördük ki , tramvay yoludur dememişler, uğraşmışlar, harika bir yeşil alan oluşturmuşlar. Bilbao dünyanın en başarılı ve en güzel kentsel dönüşüm örneğidir bu arada.
 

Yolculuğumuz finiküler ile tırmanışa devam ediyor. Özel bir zamanda oradaydık, finikülerin 100 yıl 4 gün yaşında olduğunu ( ilk sefer 07.Ekim.1915 ) önceden araştırmıştık ve istasyonun içindeki sergiyi de görünce vagonun önünde saygı ile eğilmemek mümkün değildi. . Bu durumun şerefine 7-8 dakikalık tırmanışımız ücretsiz gerçekleşti.
 
Finikülerin güzel bir fotoğrafını çekmeyi atladığımızdan merak edenler internetten araştırsın artık, napalım.
Tırmandık, ARTXANDA Tepe'sine ulaştık ve yeşile yayıldık. En güzel BILBAO manzarasını bulunca çılgınlar gibi fotoğraf çekme işine giriştik. Parmak izi heykeline de parmak bastıktan sonra Baba'lar için H.UPMANN Half Corona, hanımlar için Fırın Makarna kalınlığında sigara tellendirmesi yaparak keyifle manzarayı izledik. Hatta erkekler getirdikleri mataradan viskilerini bile yudumladılar. Keyif faslı bittikten sonra tekrar aynı araçla manzarayı izleye izleye aşağı indik.
 
 

















Keyifli bi yürüyüşten sonra Alhondiga AZKUNA ZENTROA Sanat Merkezine gittik ve Philippe STARK üstadımızın marifetlerini yerinde tetkik ettik.
İkiz kulelerin arka cephesi, eski – yeni buluşması.

3.GÜN (12.10.2015 - pazartesi):

Sabah kargalar bile kahvaltısını etmeden biz ettik ve SAN SEBASTIAN şehrine doğru yola çıktık. Önce metro ile istasyon, sonra da otobüs ile ver elini SAN SEBASTIAN.
Saat 10:00 civarı sosyetelerin şehri San Sebastian'a ulaştık.
 
 


San Sebastian ve menşhuuuurrrrrr La CONCHA Plajını gördükten sonra plaj kenarı boyunca yürüyümüşüzü yaptık ve koy'un karşı kıyısında bulunan Old Quarter bölgesine vardık. Oğlanların merakla beklediği ve kendilerini bu sebeple kandırdığımız AQUARIUM ziyaret edildi ve okyanusta yaşayan her türlü hayvan - haşerat dibine kadar merakla incelendi.















 Akvaryum sonrası , Limana dik ulaşan tarihi sokaklardan birinde gördüğümüz deniz ürünleri ile süslü Pintxos Barı Portaletas’a attık kendimizi. San Sebastian’ın en baba Pintxos larını mideye indirdikten sonra kalkamadık buradan. Yağmur başladı yine de dışarıda oturmaya devam ettik, üzerimizdeki kemer bize şemsiye görevi gördü, tam karşımızdaki sokak müzisyeni efsane ikili Simon & Garfunkel şarkıları ile bize harika bir konser verdi. Keyifle yedik, içtik, dinlendik, hatta ara ara dans etmişliğimiz bile oldu dersem yalan olmaz.
 
Tabii bu arada internete bağlanıldı, özellikle en sevilen şarkı kaydedilip üniversite dönemlerinde sokaklarda ezbere bağıra bağıra söylendiği anlatılan şarkı, o zamanlar söyleyenlerden birine gönderildi, dinlettirildi. Karşılıklı bir duygu seli paylaşımı yapıldı.

Mekanın barındaki nefis pintxoslar. Ortalama bir pintxos 1,5 Euro civarında.


Patatesli omlet, kruvasan, pintxoslar….nefis bir ziyafet oldu bize.
 
Bu arada, pintxos, Bask'lıların gurur duyduğu ve İspanyol'ların meşhur "tapas"larının aslında bu kültürden yayıldığını söyledikleri çeşit çeşit deniz ürünlerinin bir kürdanla minik ekmekler üzerine sabitledikleri ve çok kaliteli malzemeler kullandıkları leziz bir atıştırmalık.(pinços diye okunur)







 
 
Iglesia de Santa Maria del Coro kilisesi
(San Sebastian'da görülmesi gereken vitrayları ve süslemeleri ile ünlü kilisesi)




































Yürüyüşümüz avrupanın en popüler plajlarından kabul edilen La CONCHA plajına devam etti ve çılgın Türkler havanın soğuğuna ve yağan yağmura aldırmadan paçaları sıvayıp suya girdi.
Bu arada, yanımızda sörfçülerin eğitimini izledik, üşüdük, eğlendik, ıslandık, kuma battık ve çok keyif aldık.Okyanus keyfinden sonra ayaklar yıkandı, kurutuldu ve yağmur eşliğinde istasyona doğru yürüyüşe geçtik.
Yolculuğun sonunda kendimizi yine biraya ve pintxoslara vurduk haliyle..
 

4.GÜN (13.10.2015 - salı):

BİLBAO daki son tam günümüzde Bilbao’nun ensesi kalın amcalarının villalarının olduğu, önünde teknelerini bağladıkları sayfiyesi GETXO ya gittik. İlk durak  BİZKAİA BRDIGE. 1893 yılında Alberto PALACIO tarafından tasarlanmış olan köprü aynı zamanda dünyanın en eski Transporter Bridge’si. İster üstüne çıkıp yürüyerek ister altından vagon ile nehir üzerinden geçebileceğiniz bir eser. Bu arada bu şaheser 2006 yılında UNESCO tarafından Kültür Mirası listesine alınmış. İyi de olmuş Hayırlısı olsun. Az laf bol fotoğraf ile işte Transporter Bridge.
 
Köprüyü doya doya gördükten sonra Bask ülkesinin ilk ve en büyük çaplı Marina’sına doğru rotamızı çevirdik. GETXO’da da ünlü bir akvaryum var, onu da görmeden olmaz dedik ve Marina’nın ucundaki AQUARIUM a doğru yola devam ettik , çocukları ve kendimizi eğlendirelim diye. Hoş, sonra yürüyüş ve çevrede zaman geçirmek daha çok hoşumuza gitti, içeri girmekten vazgeçtik ama afişin önünde gezinin en komik pozunu yakalık.
 
 
Limana varıp da kumlara “Çılgın Türkler burada” imzamızı atmadan olmazdı, yaptık.

Bask ülkesinin zenginlerinin malikanelerini izleye izleye, fotoğraflarımızı çekip yapıların önlerinde yer alan bilgi levhalarından tarihçelerini ve kimlerin yaşadıklarını okuya okuya yürüyüşümüz devam etti.



Yolumuzun sonunda liman bölgesindeki kafelerden birine kendimizi atıp biramızı yudumladık. Hava şansımıza çok güzeldi.

Keyfimizi yapıp dinlendikten sonra tekrar şehir merkezine doğru yürüyüşe geçerek GETXO daki tarih turumuzu da yaptık. Sırasıyla Santa Ana şapeli, Padres Trinitarios Kilisesi, Rosales’lerin evi gibi binaları bulup tarih bilgimizi ve görgümüzü arttırdıktan sonra kıçın kıçın Bilbao’ya doğru geri dönüşe geçtik. Yol boyu karşımıza çıkan manzaralar, binalardan bazı fotoğraflarla işte GETXO.
 
 Akşama doğru trenle yine Bilabo’ya döndük ve yolumuz yine Mouya Meydanı’na ulaştı.
 Bilabao’nun ünlü kafeleri, barları , marka mağazaları ile dolu alışveriş ve eğlence caddesi Gran Via’yı da boydan boya yürüdük, ünlü Designal Mağazası’nı da inceledik.Bu bölgede de işimiz bitince otele doğru yürüyerek, yorulunca otobüse binerek, kimi zaman biz delimiyiz niye bu kadar yürüdük , hava da buz gibi, donduk diye düşünerek ama yine de yürümekten vazgeçmeyerek dönüşe geçtik. Gece boyunca karşımıza çıkan yapıların bir de gece görüntülerini çektik. Guggenheim meydanı çok güzeldi ama hem yağmur hem de soğuk havadan çok fazla vakit geçiremeden hızlıca otelimizin olduğu Casco Viejo bölgesine kendimizi attık.
 
Bilbao sokak – cadde isimleri hep aynı standart tabela ile yapılmış, şehrin simgesi sokak tabelaları.
Kentler böyle detaylarla kimlik sahibi oluyor işte.
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 



Tekrar kürkçü dükkanımız Victor Montes ile geceyi bitirdik. Victor Montes Bilbao’nun asırlık mekanlarından, pintxosları, içkileri , iç dekorasyonu ile her daim kalabalık ve sıcacık bir mekan.
 
 
 
 

5.GÜN (14.10.2015 - çarşamba):

Uçağımız saat 16:45 de olduğundan erkenden kalktık, kahvaltımızı otelin hemen arka sokağında olan meşhur Cafe Lago’da yaptık. Kruvasan da omlet de, sandviçler de çok lezizdi.



Son durak ise İlk gün gitmek isteyip de vaktimizin kalmadığı  La Mercada Riberia kapalı pazarı ve çevresi oldu. Alacaklarımızı aldık, fotoğraflarımızı çektik. İşte fotoğraflarla kapalı pazar:

 



Bu bölgedeki işimiz bittikten sonra sokaklara dala dala otele ve oradan da havaalanına devam ederek Bilbao turumuzu tamamladık. Çok sevdik bu şehri. Suç oranı çok düşükmüş, refah seviyesi yüksek, insanlar medeni , yaş ortalaması yüksek , sakin huzurlu ve temiz bir şehir. Son birkaç fotoğrafla bu tatilimiz de sona ermiş oluyor.


 
 
 
 
 Uçağımız da işte burada.:-) Bir sonraki gezimizde görüşmek üzere hoşçakalın.
 

1 yorum:

  1. Allahım ne uzun yazı dermişim:)
    Sahi uzundu, fakat harika resimler ve keyifli detaylar. Tam bir tanıtım yazısı olmuş. Okumasam Bilboa'nın bu kadar çekici olabileceğini düşünemezdim.
    Diğer şehirlerinizi bekleriz:)

    YanıtlaSil